Müzik, toplumsal etkileşimle var olan ve insanlar tarafından insanlar için yapılan öğrenilmiş bir davranıştır. Dolayısıyla kendi için kendinden oluşmadığı gibi her zaman onu üretecek, destekleyecek ve onun ne olup olmadığına karar verecek insanlara gereksinim duyar (Erol 2002’den Aktaran, Coşkun, 2007:46). Sosyokültürel dizgenin ifade kültürü içinde yer alan müzik, insanların bilişsel ve duyumsal ihtiyaçlarını giderir. Böylece kişinin kendini ifade etmesi, olumlu tepki alması, ve beğenilmesi gerçekleşir.
Kültürel bir ihtiyaç ve kişinin kendi duygularını yansıtacak bir ifade biçimi olan müzik, toplum içinde çeşitli sosyal grupların oluşmasını sağlar. Buna bağlı olarak belirli bir aidiyet duygusu da ortaya çıkar. Ortak bir amaç için bir araya gelen insanların çevresiyle kurduğu iletişim sosyalleşmelerini sağlar. Sosyalleşme süreci ile birlikte duygu ve düşüncelerin aktarımı, özgüven duygusunun oluşmasına da yardımcı olur.
Müzik, insanın psikososyal olarak kendini ifade etmesinden, gerilimin giderilmesine, çevre ve arkadaş grubu edinmekten prestij kazanmaya, katarsisten bireyselleşmeye kadar sosyalleşme sürecini destekleyen bir çok amaca hizmet eder. Bu olgu müziğin pragmatik anlamı ve kullanımı olarak açıklanır (Kaemmer (1993)’dan Aktaran, Coşkun, 2007:47).
“Müziğin çeşitli kullanımları ve işlevlerinin daha iyi anlaşılması, potansiyel olumlu işlevlerin bazılarının insanı, kendi toplumunda yaşama bir şeyler katıp katamayacağını dikkate almaya yöneltmelidir. Oyun olarak müziğin bir özelliği, çocuklarda bir işbirliği duyusunun gelişmesine yaramasıdır. Bu duyu, yetişkinlerde toplu müzik seslendirmeleri ile pekiştirilir. Aşırı bireyselcilik müziksel etkinliğin bu çok önemli öğesini geçersizleştirebilir. Müzik, onu her şeyden yalıtarak kendi itkilerine göre davranan bireylerin anti-toplumsal etkilerine karşı tavır koyabilen işbirliğini beslediği için bir topluma yardımcı olur. Müzik ayrıca, bir topluma yaşam deneyimlerinde zihinsel zorlama ve çeşitliliği arttırarak, can sıkıntısını azaltma aracı da olur” (Kaemmer, 1993:110).
Bireyin topluma entegrasyonu olan sosyalleşme, çocukluk döneminden başlayıp bir ömür boyu devam eder, fakat otizmden kaynaklanan zihinsel ve sosyal gelişmelerdeki eksiklikler, otizmli bireylerin iletişim becerileriyle beraber sosyal davranışlarındaki problemleri de beraberinde getirir. Sosyalleşme yönünde bir gelişme gösteremeyen otizmlilerde birbirinden farklı problemli davranışlar ortaya çıkar. Psikolojik gereksinimler ve kişisel bütünlük düşünüldüğünde müzik otizmli çocuklarda sakinleştirici bir rol üstlenir. Bir katarsis olarak bastırılmış duygu ve davranışları içlerinden çıkarıp atmalarını kolaylaştırır, kendilerini ifade etmelerine olanak sağlar.
Otizmli çocukların zihinsel gelişimindeki aksaklıklar ve iletişim becerilerindeki eksiklikler sosyalleşmelerini etkiler. Dolayısıyla bu hastalık bireyin sosyalleşme sürecinde istenmeyen davranışlar edinmesine yol açar. Bu da normal kabul edilen sosyal gelişim ve sosyal davranışlarla örtüşmez. Bu anlamda otizmle ilişkin geliştirilmiş olan tedaviye yönelik yollardan bir tanesi de sosyalleşme yönünde olan davranışların edinilmesi, istenilmeyen davranışların ortadan kaldırılmasıdır.
Bütünüyle tedavi edilemese de otizmde hedef, bireye sosyal olarak kendisini idare ettirebilme becerisi kazandırmaktır. Problemli davranışlar, çocuğun yapacak bir şeyi olmadığı zaman ortaya çıkar. Sanatsal bir beceri ile uğraşmak çerçevesinde müzik yapma meselesi bu tip hastalıklarda önemli bir katalizördür. Başarmak için sosyal davranışın sergilenmesi çocuğun psikolojik anlamda rahatlamasını sağlar.
Ayrıca otizmli çocuk sosyalleşme sürecinde belli bir dizgesel sürecin içine girer. Sosyal alanda becerilerin kullanılması açısından müziksel bir yaratı görülmese de yaşanılan toplumun belirlediği sosyal kurallara uyabilme yetisi kazanılır.
Kültürel çevre insanın ilişkilendiği farklı kültürel davranışlar aracılığıyla sosyalleşmeyi sağlar. Dans kursuna gitmek, gitar çalmak vb. etkinlikler aynı beğeniye sahip insanları biraraya getirir. Bireysel zevklerini toplum içinde paylaşan otizmli çocuğa ise sosyalleşme yönünde büyük bir gelişme sağlar.
Müziğin sosyal davranış değişimi üzerindeki etkisinin yanısıra, müzikal algı düzeyinde bilişsel süreçler de söz konusudur. Bilişsel meselelerde sosyal bir psikolojik süreç vardır. Bu anlamda bakıldığında müzik, psikososyal bir sorun olarak karşımıza çıkar. Çocuk, müzikle ilişkilendirildiği zaman sosyalleşme noktasında sosyal bir alanda varlıklı olarak yer alır. Bu da çocuğun psikolojik yapısında olumlu bir etki sağlar. Sosyal yapı psikolojik yapıyı, psikolojik yapı da sosyal yapıyı belirler; sosyalleşemeyen çocuğun psikolojisi bozulur, psikolojisi bozulan çocuk da sosyalleşemez. Belirli çevrede dışlanan bir insanın psikolojisinde bir bozulma olabilir. Bu bozulma başka sosyal çevrelerini de etkileyebilir. Bu perspektiften bakıldığında otizmli çocukların müziksel olarak ilişkilenmeleri süreci iki yönlüdür; Birincisi, bulundukları sosyal çevre (ev ve eğitim kurumu) içerisindeki bu problem ve hastalıkla olan yüzleşmede müziğin bir anlamda çocuğun bunun dışına çıkmasına yardımcı olması, ikincisi ise birlikte müzik yapma bağlamında birisiyle müzik yapmak için bir araya gelme düşüncesinin çocuk için sosyal bir ortam sağlamasıdır.
Orçun Berrakçay
[fblike]